Perşembe günü bir İstanbul mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin eski şehir planlamacısı Tayfun Kahraman’ın yeniden yargılanması yönündeki kararını reddederek hukuk uzmanlarının eleştirilerine maruz kaldı. Stockholm Özgürlük Merkezi Türk medyasına atıfta bulunarak bildirildi.
Anayasa Mahkemesi, 31 Temmuz’da Kahraman’ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vererek 17 Ekim’de ayrıntılı bir açıklama yapmıştı.
Kahraman, 2013 Gezi Parkı protestolarıyla bağlantılı olarak hükümeti devirme girişimine yardım ettiği iddiasıyla sekiz yetkili ve aktivistle birlikte Nisan 2022’de mahkum edilmişti. Kendisine 18 yıl hapis cezası verildi ve bu ceza Aralık 2022’de İstanbul Bölge Mahkemesi tarafından, Eylül 2023’te ise Yargıtay tarafından onaylandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Reddedilmiş Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine karar vererek istinaf mahkemesi gibi davrandığı ve “yetkisini aştığı” gerekçesiyle yeniden yargılama kararı verildi. Mahkeme ayrıca cezanın infazının durdurulması ve Kahraman’ın tahliyesi taleplerini de reddetti.
Kahraman’ın avukatı karara itiraz edeceklerini, kararın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde inceleneceğini söyledi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, eleştirildi Kararda, bunun anayasaya açıkça aykırı olduğu belirtildi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK), olaya karışan hakimleri derhal soruşturması ve kürsüden uzaklaştırması çağrısında bulunuldu.
Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi de söz konusu Anayasa Mahkemesi kararının göz ardı edilmesi, Türkiye’de hukuki belirliliğin fiilen askıya alındığını bir kez daha ortaya koyuyor.
2013 yazında İstanbul’un merkezinde kentsel imar planı nedeniyle başlayan ve Türkiye’nin diğer şehirlerine yayılan Gezi Parkı protestoları, dönemin başbakanı ve şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimine ciddi bir meydan okuma oluşturdu. Protestoları daha sonra kendisine yönelik bir “darbe girişimi” olarak nitelendiren Erdoğan hükümeti tarafından bastırıldı.
Yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayı reddetmesi, Türk yargısının bağımsız olmadığı yönündeki algıya yönelik yaygın eleştirilere yol açıyor.
Pek çok gözlemci ülkede artık anlamlı bir kuvvetler ayrılığının kalmadığını, yargı mensuplarının hükümetin kontrolü altında olduğunu ve hukuka dayalı hükümler veremediklerini savunuyor.
Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye ilişkin 2025 raporu da uyardı yürütme ve yargı arasındaki zayıf kuvvetler ayrılığının devam ettiği, mahkemeler ve savcılar üzerindeki siyasi baskının devam ettiği ve Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin yüksek profilli kararlarının uygulanmadığı görülüyor.
Cumhurbaşkanının baş danışmanlarından Mehmet Uçum, Erdoğan hükümetinin bakış açısını yansıtarak, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara ilişkin kararlarının anayasanın 153. maddesi uyarınca bağlayıcı olduğu yönündeki yoruma karşı çıktı. Bu madde, yüksek mahkeme kararlarının hükümetin tüm organları açısından bağlayıcı niteliğine vurgu yapıyor. Uçum, Anayasa Mahkemesi’nin “ulusal yargı normlarına” uygun hale getirilmesi için yeniden yapılandırılması çağrısında bulunarak, Anayasa Mahkemesi’ni “Batılı ve neoliberal önyargılar” olarak algıladığı için eleştirdi.
Yargı bağımsızlığına ilişkin kaygıları destekleyen Türkiye, sıralanmış Dünya Adalet Projesi’nin 2025 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 142 ülke arasında 118. sırada yer aldı.
