Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası KKTC’de siyasi eksen değişiyor mu?


TKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) 19 Ekim 2025’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ülkenin iç siyasi dengelerini ve Kıbrıs meselesinin geleceğine yönelik yaklaşımlarını yeniden ön plana çıkardı.

Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı resmi olmayan sonuçlara göre, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman yüzde 62,7 oy alarak yeni cumhurbaşkanı olurken, bağımsız aday ve eski Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da yüzde 35,8 oy aldı. Katılım yaklaşık %63 olurken, 218.000’den fazla seçmen oy kullandı.

Seçim sürecine toplam sekiz aday katıldı, ancak yarış esasen iki ana hat üzerinde şekillendi (federal çözümün destekçileri ve iki devletli çözümün savunucuları).

Tufan Erhürman’ın zaferi, CTP’nin uzun süredir benimsediği ‘iki toplum, iki bölgeli federasyon’ vizyonuna verilen desteğin ifadesi olarak yorumlandı.

Buna karşılık Ersin Tatar, 2020 yılında başlattığı ‘iki egemen devlet’ çözüm politikasını sürdürerek, Türkiye’nin garantisinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadaki varlığının Kıbrıs Türk halkının güvenliğinin ve egemenliğinin garantisi olduğunu vurguladı.

Seçim kampanyası boyunca Tatar, Türkiye’nin desteğiyle izlenen iki devlet politikası sayesinde KKTC’nin uluslararası görünürlüğünün arttığını savunurken, Erhurman bu yaklaşımın Kıbrıslı Türkleri müzakere masasından uzaklaştırdığını iddia etti.

Sonuç olarak seçimler sadece bir lider seçimi değil, Kıbrıs meselesine dair iki farklı vizyonun mücadelesiydi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Ata Atun, seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesini benimle paylaşarak, “İktidar koalisyonunun desteklediği Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın beklenenden çok daha az oy alması, hükümet içindeki kırılganlığın sandıklara da yansıdığını gösteriyor. İktidar koalisyonu hükümetinin bu durumu iyi analiz etmesi gerekiyor. Aksi takdirde büyük bir krizle karşı karşıya kalabilirler.” 2027’de yapılması planlanan parlamento seçimlerinde ciddi risk var.”

“Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin Erhürman’ın yüzde 63’lük desteğini erken seçim çağrısına dönüştürmesi hükümet üzerindeki baskıyı artıracaktır.

Ancak Erhurman’ın açıklamalarına göre Türkiye-KKTC ilişkilerinin stratejik sürekliliğinin korunacağı, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde işbirliğinde veya adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığında herhangi bir değişiklik olmayacağı öngörülmektedir.” diye konuştu.

Seçim sonuçlarının ardından Türkiye’den de önemli açıklamalar yapıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs Türk halkının demokratik olgunluğuna vurgu yaparak Erhürman’ı tebrik etti; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin “her koşulda KKTC’nin ve Kıbrıs Türklerinin yanında olacağını” yineledi.

Tersine, Seçimlere katılımı düşük bulan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “KKTC Meclisi’nin Türkiye’ye katılma kararını gündeme alması gerekiyor” diyerek dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Söz konusu tablo, seçimlerin sadece iç politika açısından değil, Türkiye-KKTC ilişkileri ve Kıbrıs meselesinin geleceği açısından da stratejik önem taşıdığını ortaya koyuyor.

Sandıktan çıkan isim federal yaklaşıma yakın olsa da uluslararası hukuk, güvenlik ve bölgesel denge açısından iki devletli çözüm vizyonu Kıbrıs Türk halkının egemenlik ve güvenlik ihtiyaçlarına en uygun model olmaya devam ediyor.

İki devletli çözüm, federasyon tartışmaları

Kıbrıs’ta iki devletli çözüm yalnızca siyasi bir tercih değildir; 1974 Barış Harekatı sonrasında kurulan fiili egemenliğin hukuken meşrulaştırılmasını ifade etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adada barışı sağlamasıyla ortaya çıkan iki ayrı yönetim, geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca kendi kurumlarını, demokrasilerini ve toplumsal düzenlerini inşa etti.

Bugün Kıbrıs Türk halkının talebi, mevcut siyasi gerçekliğin uluslararası toplum tarafından tanınması ve kalıcı güvenlik garantileriyle pekiştirilmesidir.

Federasyon çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ve Rum tarafının müzakere süreçlerinde tek taraflı duruşu karşısında iki devletli çözüm vizyonu bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.

Kıbrıs Rum tarafı, 2004 Annan Planı ve 2017 Crans-Montana görüşmelerinde de açıkça görüldüğü gibi “tek egemenlik” ve “tek uluslararası kimlik” ısrarından vazgeçmemiş, siyasi eşitliği reddederek Kıbrıs Türk tarafını azınlık statüsüne düşürme çabalarını sürdürmüştür.

Bu durum, federasyon modelinin artık uygulanabilir olmadığını, iki egemen devlete dayalı çözümün adil, sürdürülebilir ve güvenli bir alternatif olduğunu ortaya koyuyor.

Federasyonun yeniden kurulması yalnızca geçmişin başarısız formüllerinin tekrarlanması anlamına gelmiyor; KKTC’nin egemenlik bilincinin ve uluslararası görünürlüğünün de azalmasına neden olabilir. Federal bir yapıda Kıbrıs Türk tarafı, fiilen bağımsız devlet statüsünü kaybederek, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında birleşik bir yapının parçası haline gelecektir.

Ayrıca federasyon, sürekli veto krizleri, karar almada kilitlenmeler ve yönetim mekanizmalarında idari istikrarsızlık riskini de beraberinde getirecektir.

İki devletli çözüm, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik dengeler açısından da stratejik önem taşıyor.

Türkiye’nin garantisi ve askeri varlığı, Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlarken, aynı zamanda bölgenin enerji ve deniz yetki alanı denklemlerinde Türkiye ve KKTC’nin çıkarlarını da koruyor.

KKTC’nin varlığı, Türkiye’nin Mavi Vatan doktrininin kritik bir stratejik dayanağını oluşturmaktadır.

Çözüm federasyonda değil, yan yana var olan iki egemen devletin karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı bir modelde yatmaktadır. Bu yaklaşım sadece Türk tarafının güvenliğini garanti altına almakla kalmıyor, aynı zamanda adada uzun vadeli ve kalıcı barışı da sağlıyor.

Yazar hakkında: Zeynep Gizem Özpınar, Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nde (TÜDPAM) yönetim kurulu üyesi ve dış politika uzmanıdır.

20 Ekim 2025 11:57 GMT+03:00

Scroll to Top