TÜrkiye’nin genç seçmeni geleneksel siyasetten giderek uzaklaşıyor. Sosyal medyadaki tartışmalara hakim olsalar da sandıktaki varlıkları giderek azalıyor. Bu sessizliğin arkasında ilgisizlik değil, hayal kırıklığı, güvensizlik ve ülkenin karar alma sürecinden dışlanmışlık duygusu yatıyor.
Türkiye genelinde 25 yaşın altındaki pek çok seçmen, siyasetin artık kendi gerçeklerine hitap etmediğini söylüyor. Bu nesil için seçimler günlük yaşamlarında çok az değişen bir ritüel gibi geliyor.
İstanbul’daki bir üniversite öğrencisi, “Bir kez oy verdim ama hiçbir şey düzelmedi – fiyatlar, işler, kira – hepsi aynı kaldı” dedi. 2024 KONDA araştırması genç seçmenlerin %60’ından fazlasının oylarının siyasi sonuçları etkilemediğini düşündüğünü gösteriyor.
Bu duygu, artan yaşam maliyetleri, sınırlı iş fırsatları ve vaatlerle gerçekler arasındaki giderek büyüyen uçurumla boğuşan Türkiye gençliği arasında artan bir hayal kırıklığını yansıtıyor.
Geleneksel katılımın yerini dijital aktivizm alıyor
Türkiye’de Z kuşağı siyaseti tamamen terk etmedi, sadece yeniden şekillendirdi.
Gençler parti mitinglerine ya da gençlik kollarına katılmak yerine aktivizmlerini internet üzerinden gerçekleştiriyor. Çevre kampanyalarından cinsiyet eşitliği tartışmalarına kadar sosyal medya onların siyasi arenası haline geldi.
Instagram, TikTok ve X gibi platformlar, görüşlerini anında ve halka açık bir şekilde ifade etmelerine olanak tanıyor; bu, sandıktan daha şeffaf buldukları bir katılım biçimi.
Ancak bu dijital ivme nadiren seçmen katılımına dönüşüyor. Bir iletişim öğrencisinin belirttiği gibi, “Bir hikayeyi yayınlamak, dört yıl boyunca sonuç alamamayı beklemekten daha hızlı geliyor.”
Ekonomik baskı siyasi yorgunluğu körüklüyor
Bu nesilsel geri çekilmenin arkasında daha derin bir ekonomik gerçeklik yatıyor.
Genç işsizliği, karşılanamayan kiralar ve enflasyon, siyasi katılımı bir lükse dönüştürdü.
Çoğu kişi için hayatta kalmak artık vatandaşlık görevinden önce geliyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki öğrenciler, hiçbir partinin onların en acil ihtiyaçlarına (uygun fiyatlı barınma, burs veya istikrarlı istihdam) gerçekçi yanıtlar sunmadığını söylüyor.
Bu sorunlar çözülene kadar siyaset, onların deyimiyle “başkaları için bir gösteri” olarak kalacak.
İstanbul İstiklal Caddesi’nde yürüyen kalabalığın görüntüsü (AFP Fotoğrafı)
Görünmediğini hisseden bir nesil
Türkiye’deki pek çok genç, ülkenin siyasi tartışmalarında kendilerini görünmez hissettiklerini söylüyor. Seçmenlerin büyük bir kısmını temsil etmelerine rağmen kendi yaşlarındaki kişileri parlamentoda veya parti listelerinde nadiren görüyorlar.
Karar alma mekanizmasının hâlâ yaşlı erkekler tarafından yönetildiğini söylüyorlar.
Onlar için en önemli konular (iklim değişikliği, dijital haklar, eşitlik ve eğitim) genellikle bir kenara atılıyor.
Bu dışlanma duygusu, “sistem sizi görmediğinde” oy vermenin anlamsız olduğu fikrini güçlendiriyor.
Sessiz protesto mu, sessiz istifa mı?
Analistler, seçim gününde evde kalmanın kayıtsızlığa değil, daha ziyade incelikli bir protestoya işaret edebileceğini öne sürüyor.
Oy vermeyi reddetmenin bir muhalefet biçimi haline geldiğini, yani durağan ve kendi kendine hizmet eden bir siyasi manzarayı reddetmenin bir yolu haline geldiğini öne sürüyorlar.
İlk kez Ankara’dan seçmen olan 22 yaşındaki bir kişi, daha geniş bir hayal kırıklığını yansıtarak, “Oy vermemek benim beyanımdır” dedi IPSOS’un son gençlik anketlerinde görüldüğü gibi, Bu da Türkiye’deki Z Kuşağı seçmenlerinin neredeyse yarısının kararsız olduğunu veya seçimlere ilgisiz olduğunu ortaya çıkardı.
Uzmanlar, bu sessiz meydan okumanın görmezden gelinmesi halinde Türkiye demokrasisinin geleceğini yeniden şekillendirebileceği konusunda uyarıyor.
Türkiye’de 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında vatandaşlar büyük Türk bayrağı taşıyarak yürüyor. (Adobe Hazır Fotoğraf)
Kurumlara güven tarihin en düşük seviyelerinde
MetroPoll’un 2024 tarihli bir araştırmasına göre, halkın siyasi kurumlara olan güveni Türkiye gençleri arasında keskin bir şekilde azaldı. Parlamentodan yerel yönetimlere kadar genç vatandaşlar hesap verebilirlik ve şeffaflığın düşük düzeyde olduğunu bildiriyor; bu görüş OECD’nin Türkiye’ye ilişkin göstergelerinde de yankılanıyor.
“Siyasetçiler yalan söylediğinde ya da bir gecede taraf değiştirdiğinde onları nasıl ciddiye alabiliriz?” diye sordu İzmirli bir mezun.
Sonuç olarak pek çok kişi odak noktasını sivil inisiyatiflere, yerel hareketlere ve gönüllülüğe, yani parti siyasetinin dışında gözle görülür bir değişim yaratabilecekleri alanlara kaydırdı.
Yeni mekanlara ait olma arayışı
Siyasetin mesafeli ve duyarsız olduğu bir dönemde Türkiye gençliği kendi mikro topluluklarını oluşturuyor.
Sanat kolektifleri, iklim grupları ve sosyal start-up’lar ifade ve amaç için güvenli alanlar haline geldi. Geleneksel siyasetin aksine burada kendi seslerinin önemli olduğunu söylüyorlar.
Sosyologlar, bu küçük ölçekli girişimlerin genellikle gençlerin ilgisini çekmede başarılı olduklarını çünkü bunların “hiyerarşik” değil, yatay olduklarını, yani Türkiye’nin katı parti yapılarının tam tersi olduğunu belirtiyorlar.


