KDonald Trump ilk olarak her şeyin yapılmasını talep ettiğinde NATO müttefikleri %2’lik savunma harcaması kriterini karşılayan Türkiye, %1,52 ile zaten nispeten daha iyi konumdaki üyeler arasında yer alıyordu.
O tarihten bu yana bu taahhüdünü yerine getirerek tüm NATO müttefikleri gibi %2 eşiğini aştı. Ancak NATO’nun 2035 yılına kadar yüzde 5’lik savunma harcaması yönündeki uzun vadeli beklentilerini tartışmasıyla birlikte yeni bir tartışma ortaya çıkıyor: Türkiye bu hedefe ulaşabilecek mi ve hatta denemeli mi?
Başlangıçtaki %2 hedefi belirlendikten sonra Türkiye hızlı hareket etti. Ankara, 2024 yılına kadar savunma harcamalarını gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 2,09’una çıkararak 2014 Galler Zirvesi kapsamındaki yükümlülüğünü yerine getirdi.
Türkiye bu seviyede istikrar sağlamak yerine harcamaları artırmaya devam etti. Ankara, 2025 yılında savunma bütçesini %17,5 artırarak 46 milyar dolara, yani GSYİH’nın %2,33’üne ulaştı.
%2 civarında seyreden Bulgaristan, Macaristan, Fransa, Slovakya, Hırvatistan, Karadağ, Slovenya, Arnavutluk, İtalya, Kanada, Portekiz, Almanya, Kuzey Makedonya, Belçika, Çekya, İspanya ve Lüksemburg’un aksine, Türkiye kararlı bir şekilde minimum seviyenin üzerine çıktı.
Ancak Polonya, Litvanya, Letonya, Norveç, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Hollanda gibi ülkeler doğrudan Rusya tehdidi ve ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin azalması nedeniyle savunma harcamalarını artırırken, Türkiye’nin bu yükselişinin farklı bir nedeni daha öne çıkıyor: Tehdit algısı sadece Rusya merkezli değil.
Çelik Kubbe hava savunma sistemi bileşenleri Ankara, Türkiye, 27 Ağustos 2025 tarihli fotoğrafta görülüyor. (AA Fotoğraf)
Türk hesabı
Türkiye’nin artan savunma harcamaları, Doğu Avrupa’nın savunma duruşunu yönlendiren dinamiklerle değil, öncelikle Orta Doğu’daki jeopolitik riskler ve iddialı dış politika gündemiyle şekilleniyor.
12 gün süren İran-İsrail savaşı, İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’de devam eden askeri operasyonları ve daha geniş çaplı istikrarsızlık, Türkiye’nin stratejik hesaplarını etkiliyor.
Ayrıca İsrail hava savunma sistemlerinin Kıbrıs adasının Yunanistan kontrolündeki bölgelerine yakın zamanda konuşlandırılması da dahil olmak üzere İsrail-Yunan ortaklığının güçlenmesi, Ankara için yeni endişelere yol açıyor.
Aynı zamanda Türkiye’nin Suriye’den Irak’a, Libya’dan Somali’ye ve Katar’a kadar uzanan aktif askeri ayak izi sürekli yatırım gerektiriyor. Kapasiteyi korumak, ortakları desteklemek ve bölgesel rakipleri dengelemek önemli finansal talepler doğurur.
Ankara aynı zamanda dışa bağımlılığı azaltmak ve uzun vadeli kabiliyeti güvence altına almak için yerli savunma sanayine de yoğun yatırım yapıyor.
Dış riskler ile iç stratejik hırsların birleşimi göz önüne alındığında, Türkiye’nin savunma harcamalarındaki artış eğiliminin yavaşlaması pek mümkün görünmüyor.
Aslında Türkiye, sadece mecbur kaldığı için değil, tehdit ortamı ve dış politika duruşunun bunu giderek zorunlu kıldığı için de NATO’nun 2035 ufkundan %5 seviyesine daha hızlı ulaşabilir.


